9 Ağustos 2012 Perşembe

İlk kahramanlarımız, meleklerimiz: Annelerimiz

Bir okul arkadaşım annesini kaybetti. Başı sağolsun… Kendi kaybımdan dolayı, tahmin edebiliyorum, şimdi onun neler hissettiğini… Anneyi kaybetmek, başka hiçbir kayba benzemiyor. Sana kendi bedeninden hayat veren, artık bu dünyada değil; yok, olmayacak bir daha. Yüreğinin kanadığını hissediyorsun; kocaman bir el gelmiş, yüreğinin yarısını söküp almış. Öylece kalakalmışsın. Gerçek mi bu? Hayatta sana en yakın olabilmiş, seni içinde taşımış olan insan şimdi yok; bir daha onu görmeyeceksin, sesini duymayacaksın, “ilk o bilsin” dediğin hiçbirşeyi ona anlatamayacaksın. İlk arkadaşın, ilk sırdaşın, hayatta nazını en çok çekmiş insan yok artık. Babalar denir ama, çocukların ilk kahramanı annelerdir aslında. Her şeyi bilen, her şeye yetişen, her acıyı dindiren. Annen gitmiştir, hayatının ilk ve gerçek kahramanı yoktur bundan sonra. Kimsenin koca bebeği değilsindir artık. Saf, katıksız şefkat, bir daha girmemek üzere şimdi çıkmıştır hayatından. Çünkü seni kimse, annen kadar yürekten, kandan, candan ve “her şeye rağmen” sevemez. Annenden başka kimsenin yüreği senin acınla paralanmaz. Ve sen bunu ancak, anneni kaybettikten sonra anlarsın… Hayattaki bütün annelere ve hayatlarımızdan çıkıp gerçek birer melek olan annelerimize… İyi ki varsınız, iyi ki hayatımızda oldunuz. İyi ki, bizi dünyaya getirdiniz. Ve iyi ki, bizler sizlerin çocuklarınızız, çocuklarınız olduk. Ömrünüz uzun ve mutlu olsun. Nurlar içinde, huzurlar içinde yatın… Sizi çok seviyoruz…

Hiç yorum yok: